Tarih Ansiklopedisi

Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi (11.Sınıf)/ 4.Ünite

  Favorilerden Çıkar   Favorilere Ekle

4. ÜNİTE TÜRKLERDE EKONOMİ

 

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE EKONOMİ

 

Karasal iklimin hüküm sürdüğü Orta Asya coğrafyası ilk Türk devletlerinin ekonomik yapısını şekillendirmiş, bozkır olan bu coğrafyada hayvancılık temel geçim kaynağı olmuştur. Hayvancılık da, Orta Asya’da konargöçer hayat tarzı ortaya çıkarmıştır. Hayvancılığın yanında tarım, ticaret ve madencilik de yapılmış ve ticaret büyük ölçüde değiş tokuş esasına dayanmıştır.

 

Hunlar, Çin ülkesine başta canlı hayvan olmak üzere konserve et, deri ve kürk satıyor, satılan bu malların karşılığında ise tarım ürünleri ve giyim eşyaları alıyordu.

 

Temel geçim kaynakları hayvancılık olan Asya Hunları ile Göktürkler konar-göçer yaşam tarzı benimsenmiştir. Temel geçim kaynağı olarak Tarımla uğraşmaya başlayan Uygurlar ise yerleşik hayata geçmiş böylelikle yerleşik hayata geçen ilk Türk devleti Uygurlar olmuştur. Uygurların Yerleşik hayata geçmesiyle ev, saray gibi yapılar inşa edilmiş, şehirler kurulmuş ve ticaret gelişmiştir.

 

İlk Türk devletlerinin ekonomisinde Hayvancılık, ticaret ve tarımın yanında madencilik de önemli bir yere sahiptir. Asya Hunlarında, Göktürklerde ve Uygurlarda demircilik ve madencilik önemli bir meslek hâline gelmiştir. Türkler kılıç, kalkan, kargı ve mızrakla birlikte, insan ve at zırhlarından oluşan savaş araçları üretiyorlardı.

 

İslamiyet öncesi Türk devletleri, Asya Hunlarından itibaren, ekonomik açıdan büyük önem taşıyan İpek Yolu’nun kontrolü konusunda Çinlilere karşı büyük mücadeleler vermiştir.

 

Kürk Yolu üzerinden sincap, tilki, samur, gelincik ve geyik gibi hayvanların kürkleri taşınmıştır.

Türkler ticarette genellikle değiş tokuş (takas) usulüne başvurmuş, Hunlardan itibaren ise madenî para kullanmaya başlamıştır.

 

Türklerdeki en belirgin özellikteki paraları Türgişler basmıştır.

 

Yarmak: Göktürklerde madenî paraya verilen ad.

 

Türklerde ‘’Tudun’’ denilen üst düzey memurlar mali işlerle ilgilenirdi.

 

 

TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE EKONOMİ

 

Türk İslam devletlerinde ekonomik faaliyetler tarım-hayvancılık, imalat ve ticaret olmak üzere üçe ayrılır, devlet gelirlerinin önemli bir kısmını tarımdan elde edilen vergi gelirleri oluştururdu.

 

Türk İslam devletlerinin kurulduğu coğrafyaların madenler bakımından zengin olması, Türk şehirlerinin birçoğunun demir, bakır ve gümüş eşyaların imalatının yapıldığı bir merkez hâline gelmesini sağlamış, ayrıca dokumacılık, dericilik, çini, kâğıt ve cam imalâtı da yapılmıştır.

 

İlk Türk İslam devletlerinde; Öşür, haraç, cizye ve zekât gibi vergiler alınmıştır.

 

İpek Yolu, Türk İslam devletleri için önemli bir gelir kaynağı hâline gelmiştir. Türkiye Selçukluları Anadolu’da ticareti geliştirmek için birçok Kervansaray ve Han inşa etmiştir. Yolcular ve tüccarlar için yapılmış olan Kervansaraylar, Karahanlılar dönemindeki ribatların devamı niteliğindedir.

 

 

İKTA SİSTEMİ

 

İlk kez Hz. Ömer Dönemi’nde uygulanmaya başlanan İkta sistemi, Büyük Selçuklular Dönemi’nde Nizamülmülk tarafından geliştirilmiş ve ekonominin vazgeçilmez unsuru hâline getirilmiştir.

 

İkta sisteminde devlete ait olan mirî topraklar, kişilere hizmetleri karşılığında bırakılır, kişiler bu toprağı köylülere kiralar, elde ettiği kira ve vergiler ile hem maaşını karşılar hem de devlete asker yetiştirirlerdi.

 

Selçuklularda uygulanan İkta Sistemi sayesinde devlete karşı gelebilecek zengin bir sınıfın ortaya çıkması engellenmiştir.

 

 

AHİLİK:

 

13. yüzyılda yardımlaşma temeli üzerine Anadolu’da kurulan esnaf ve sanatkâr örgütlenmesine verilen isimdir. Bu teşkilatın kurulmasında Fütüvvet Teşkilatı’nın etkisi büyüktür.

 

FÜTÜVVET TEŞKİLATI:

 

Usta çırak ilişkisine dayanan, Meslekler arasında yaşanılan sorunların çözülmesi, üretimin miktarının ve kalitesinin belirlenmesi, üretilenlerin denetlenmesi ve ürünlerin fiyatlarının düzenlenmesi gibi hususlara bakan örgütlenmedir.

 

 

OSMANLI EKONOMİ ANLAYIŞI:

 

EKONOMİ (İKTİSAT) : Bir toplumda üretim, dağılım ve tüketimi ile ilgili etkinliklerin tümüne ekonomi adı verilir

 

Osmanlı devlet anlayışında tebaanın refah ve mutluluğunun sağlanması temel amaçtır. Bu düşünce bütün Türk hükümdarlarında ve devletlerinde görülür. Tebaanın refah ve mutluluğunun sağlanması öncelikle üretimin bol ve sürekli olmasına bağlıdır. Köylerde yaşayan her aileye işleyebileceği oranda toprak dağıtılmıştır. Şehirlerde sanayii faaliyetlerinde bulunanlar Loncalar şeklinde örgütlenmişler ve devletin kontrolü altına alınmışlardır. Üretim faaliyetleri arz ve talep durumuna göre şekillendirilmiştir. İçeride üretilemeyen mallar dışarıdan ithal edilerek karşılanmıştır.

 

Üretim, fiyatlandırma ve dağıtım faaliyetleri hem esnaf teşkilatları, hem de merkezi otoritesi tarafından sıkı şekilde denetlenirdi. Haksız kazanca izin verilmezdi. Osmanlı iktisat anlayışında her türlü malın üretilmesi, alınıp satılması serbestti. Ancak ülkede yeterli miktarda bulunmayan altın, gümüş, balmumu, kurşun gibi ürünlerin ihracına kısıtlamalar getirilirdi. Üretim Osmanlı vatandaşlarının ihtiyacını karşılamıyorsa bu malların dışarıya çıkışı kısıtlanırdı. Buğday stratejik bir madde olarak görülür ve bol miktarda stoklanırdı. Dışarıdan gelen Altın ve Gümüşten gümrük vergisi alınmazdı. Amaç, ekonomik değişim aracı olan para için gerekli hammaddeyi sağlamaktı.

 

TOPRAK SİSTEMİ, TARIM VE HAYVANCILIK:

Üretim faaliyetlerinde bulunan vatandaşlar tahrir defterlerine kaydedilerek vergi mükellefi yapılmıştır.

 

1-TOPRAK SİSTEMİ:

Osmanlı Devleti, Türkiye Selçuklularının toprak sistemini örnek almış ve ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirerek uygulamıştır. Osmanlı toprakları; Miri, Mülk ve Vakıf topraklar olmak üzere üçe ayrılırdı.

 

A)MİRİ TOPRAKLAR

 

Bu toprakların mülkiyeti devlete ait İşleme hakkı köylüde olan topraklardır.

Osmanlı Devletinde fethedilen toprakların büyük çoğunluğu Miri arazi statüsüne alınırdı. Miri arazi alınıp satılamazdı. Köylü mülkiyeti devlete ait olan bu toprakları işler ve yılda bir defa onda birlik vergisini devletin gönderdiği görevlilere verirdi. Köylü toprağını boş bırakmadığı sürece kimse toprağı elinden alamazdı. Köylü ölürse toprağın işlenme hakkı kanuni mirasçılarına geçerdi. Köylü toprağını üç yıl üst üste boş bırakırsa toprak elinden alınır ve bir başkasına verilirdi. Toprağı boş bırakan köylüden “Çift Bozan” adlı vergi alınırdı.

 

Miri toprakların vergi gelirleri “Dirlik” adı altında hizmet karşılığı olarak devlet adamlarına ve askerlere verilirdi. Dirlik sahipleri hasat mevsiminde köylüden ayni (ürün üzerinden) olarak dirliklerini toplarlardı. Dirlik sahipleri toprağın mülkiyetinin değil vergi gelirinin sahibi idiler.

 

Dirlik sahipleri yıllık vergilerini köylüden tahsil ederken haksızlık yaparlarsa köylü mahkemelere baş vurabilirdi. Dirlik sahibi toprakların işlenmesini denetlemek ve yıllık vergileri toplamaktan başka köylü üzerinde yetkiye sahip değildi.

 

Miri arazinin Önemli bölümleri; Dirlik toprakları, Yurtluk, Ocaklık, Mukataa, Paşmaklık ve Malikane topraklarıdır.

 

DİRLİK (TIMAR) TOPRAKLARI:

Miri arazinin en geniş bölümünü oluşturur. Bu toprakların vergi geliri hizmet karşılığı devlet adamları ve askerlere bırakılmıştır. Dirlikler vergi gelirlerinin büyüklüğüne göre üç bölüme ayrılmıştır. Bunlar; Has, Zeamet ve Tımar olmak üzeredir.

 

a) HAS: Yıllık geliri 100.000. akçeden fazla olan topraklardır. Bu toprakların vergi geliri Sadrazam, Vezir, Beylerbeyi ve Sancak beyi gibi birinci derecede yüksek rütbeli devlet adamlarına verilirdi.

 

b) ZEAMET: Yıllık geliri 20.000.-100.000. akçe arasında olan topraklarıdır. Vergi geliri Divan katipleri, eyalet defterdarları, Subaşılar ve Alaybeyleri 2. Derece yüksek dereceli devlet adamlarına verilirdi.

 

c) TIMAR: Yıllık geliri 3.000-20.000. akçe arasında olan topraklardır. Vergi geliri sipahilere verilirdi. Dirlik toraklarının en geniş bölümünü Tımar toprakları oluştururdu.

 

YURTLUK TOPRAKLARI: Vergi geliri sınır boylarındaki yöneticilere ve Akıncılara verilen topraklardır.

 

OCAKLIK TOPRAKLARI: Vergi geliri Kale ve Tersane giderlerine ayrılan toraklardır.

 

MUKATAA TOPRAKLARI: Vergi gelirleri doğrudan devlet hazinesine bırakılan topraklardır. Bu topraklarda İltizam Sistemi uygulanmıştır.

 

PAŞMAKLIK TOPRAKLARI: Vergi gelirleri Padişahların eşleri, kızları ve saray mensubu hanımlara bırakılan topraklarıdır.

 

MALİKANE TOPRAKLARI: Padişahın devlete üstün hizmette bulunan asker, devlet adamı, İlim ve sanat adamlarına bir ödül olarak verdiği topraklardır.

 

MİRİ ARAZİ SİSTEMİNİN FAYDALARI:

 

Osmanlı devleti bu sistem sayesinde toprakların boş bırakılmasını engellemiş ve yüksek verim elde etmiştir. Üretimde süreklilik sağlanmıştır.

 

Toprakların belirli ellerde toplanması ve sosyal adaletin bozulması engellenmiştir. Bu nedenle Avrupa da görülen toprak köleliği ve Feodalite kavramı Osmanlı devletinde görülmemiştir.

 

Devlet hazinesinden para çıkmadan büyük bir ordunun ve devlet yöneticilerinin ihtiyacı karşılanmıştır.

 

Taşradaki halkın mal ve can güvenliği sağlanmıştır.

 

Devlet vergi toplama zahmetinden kurtulmuştur.

 

Devletle halk arasında sıkı bağlar oluşturulmuştur. Merkezi otorite güçlendirilmiştir.

 

 

B) MÜLK TOPRAKLAR:

 

Tasarruf hakkı şahıslara ait olan topraklardır. Şahıslar bu toprakları alıp satabilirler. Vakıf haline getirebilirler veya bağışlayabilirler. Devlet bu toprakların mülkiyetine karışamaz. Mülk toprakları kendi arasında öşür ve haraç toprakları olarak ikiye ayrılır.

 

ÖŞÜR TOPRAKLARI: Mülkiyeti Müslüman vatandaşlara ait olan topraklardır. Bu toprakları işleyen vatandaşlar toprağın verimine göre yüzde on ile yüzde kırk arasında Öşür (Aşar) adlı vergi verirlerdi. Öşür Farsça Onda bir (1/10) manasındadır.

 

HARAÇ TOPRAKLARI: Gayrimüslim vatandaşların mülkiyetinde olan topraklardır. Bu toprakları işleyenler, toprağın verimine göre oranı değişen haraç adlı vergi verirlerdi.

 

Uyarı: Mülk topraklarının vergi gelirleri direkt devlet hazinesine giderdi.

 

C) VAKIF TOPRAKLARI:

 

Geliri sosyal hizmet kuruluşu olan vakıflara bırakılan topraklardır. Osmanlı devletinde mülkiyeti devlete ait olan toprakların bir kısmı vakıflara bırakılmıştı. Ayrıca Müslüman vatandaşlarda kendi mülkleri olan toprakları vakıflara bırakabilirdi. Vakıf topraklarını işleyen köylü vermesi gereken üretim ve arazi vergisini ilgili vakfa öderdi. Vakıf toprakları da alınıp satılamazdı. Vakıf topraklarının denetimini kadılar veya görevlendirdikleri yardımcıları yapardı.

 

2-TARIM:

 

Osmanlı ekonomisinin en önemli bölümünü Tarım oluştururdu. Çünkü Osmanlı nüfusunun büyük çoğunluğu köylerde yaşardı. Devlet köylüye aile başına işleyebileceği büyüklükte toprak vermiştir. 1600’lü yıllara kadar Osmanlı toprakları yapılan fetihlerle sürekli genişlediği için topraksız köylü yoktu. Osmanlı köylüsü genellikle mülkiyeti devlete ait olan toprakları işlerdi.

 

Tımar sistemi ile devlet toprakların boş bırakılmasını engellemiştir. Toprağını boş bırakan veya terk eden köylüden “Çift bozan” adlı ceza vergisi alınırdı. Amaç topraklardan sürekli ve yüksek verim elde etmekti.

 

1600’lü yılların başında Tımar sisteminin bozulması ve Celali isyanları sonucunda köylünün mal ve can güvenliğinin tehlikeye girmesi Anadolu köylüsünün topraklarını terk edip şehirlere göç etmesine sebep olmuştur. Böylece Tarım üretimi düşmüştür. Mülkiyeti devlete ait olan topraklar nüfuzlu kişilerin eline geçmiştir.

 

 

3-HAYVANCILIK:

 

Osmanlı ekonomisi içerisinde hayvancılık önemli bir sektördü. Çünkü hayvansal gıdalar beslenmede önemli bir yere sahipti.

 

Osmanlı devletinde hayvancılığı hem tarımla uğraşan köylüler hem de göçebeler yapardı. Osmanlı devleti hayvancılıkla uğraşan ailelerden “Ağnam” adlı vergi alırdı.

 

4-TİCARET:

 

Her türlü hizmetin, malların, yiyeceklerin ve değerlerin alınıp satılması etkinliğine ticaret adı verilir.

 

Osmanlı devletinde ekonominin değişik kolları içerisinde devlet tarafından en çok ticaret ile uğraşanlar himaye edilirdi. Sanayi ve tarım üretimini artıracak temel etkinlik olarak, Ticaretin görülmesinden dolayı Özellikle uluslararası ticaretle uğraşan tüccarlardan az vergi alınırdı. Tacirler devlet tarafından himaye edilirdi.

 

Osmanlı devletinde ticari faaliyetler kara yolları üzerinde kervanlarla yapılırdı. Üç yüz hayvanın üzerinde olan taşıma gruplarına “Kervan” denirdi. Üç yüz hayvanın altındaki taşıma grupların ise “Kafile” adı verilirdi.

 

Osmanlılar Selçuklulardan devraldıkları Kervansarayları aynen muhafaza etmişlerdir. Ticaret yolları üzerinde yeni Kervansaraylar inşa etmişlerdir. Kervansarayların ihtiyaçları için zengin vakıflar oluşturmuşlardır. Ticaret yollarının güvenliği için “Menzil” teşkilatı oluşturulmuştur.

 

Osmanlı devletinde kara yolları üzerinde taşımacılık faaliyetlerini “Mekkari” denilen şirketler yaparlardı. At, Katır ve Deve gibi hayvanları bulunan Mekkariler taşımacılık faaliyetlerini kadı denetiminde yaparlardı. Bu gruplar tüccarın malını belirli bir bedel karşılığında taşırlardı. Şayet taahhütlerini yerine getirmezler ise kadı tarafından cezalandırırlardı.

 

Osmanlı devletinde ticaret yapılan önemli mekanlar; Bedesten, Han, Kapan, Çarşı ve pazarlardır. Bu mekanlarda yapılan ticari faaliyetleri “Muhtesip” adlı görevliler denetlerdi. Osmanlı devletinde vergilendirilmeyen, kalitesi ve fiyatı belirlenmeyen hiçbir ürün piyasaya sürülemezdi.

 

BEDESTEN; Üstü kapalı ticaret mekanlarıdır. En ünlüsü Fatih’in yaptırdığı İstanbul’daki Kapalı çarşı (Bedesten) dır. Bedestenlerde genellikle ithal ve lüks mallar satılırdı. Devlet bu mallardan ağır vergiler alırdı.

 

HAN; Tüccarların genellikle mallarını depoladıkları mekanlardır. Hanlardan toptan mal satışı yapılırdı.

 

KAPAN; Taşrada üretilen malların kalite kontrolü, fiyatının belirlenmesi, vergilendirilmesi ve sağlık koşullarına uygunluğu gibi işlemlerin yapıldığı mekanlardır. Üretilen bir ürün Kapana getirilmeden piyasaya arz edilemezdi. Üretilen her cins ürün için ayrı Kapanlar oluşturulmuştu.

 

Klasik dönemde İpek ve Baharat yolu Osmanlı denetimindeydi. Osmanlı devletinde her türlü malın alım ve satımı iç ticarette serbestti. Tebaanın ihtiyaçları karşılandıktan sonra geriye kalan ürünler ihraç edilirdi. Tahıl, İpekli, pamuklu ve yünlü dokumalar, Hayvan ve hayvansal ürünler Yurt dışına en çok ihraç edilen ürünlerdi. Kadife, ayna, saat, baharat, kurşun, kalay, altın, gümüş Yurt dışından ithal edilen ürünlerdi.

 

 

5-SANAYİ:

 

ESNAF (LONCA) TEŞKİLATI:

Osmanlı devletinde şehirlerde sanayi faaliyetleri ile uğraşanlar Lonca adlı esnaf teşkilatlarını kurmuşlardı. Loncalar Türkiye Selçuklularında görülen Ahi teşkilatlarının devamı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak loncalar Ahi teşkilatları kadar bağımsız değildirler. Devlet tarafından sıkı kontrol altına alınmışlardır.

 

Osmanlı devletinde aynı üretim kolunda faaliyet gösterenler kendi aralarında örgütlenirlerdi.. Loncanın seçimle iş başına gelen liderine “Şeyh” denirdi. Ehli Hibre esnafın bilirkişisi idi. Üretim faaliyetleri sırasında ortaya çıkan olumsuzlukların çözümünde Ehli Hibre’nin görüşlerine baş vururdu.

 

LONCA YÖNETİCİLERİNİN GÖREVLERİ ŞUNLARDIR:

 

Esnafın ihtiyaç duyduğu hammaddeyi temin etmek.

 

Kalite kontrolü yapmak ve fiyatları belirlemek.

 

Haksız rekabeti önlemek.

 

Çırak ve Kalfaların eğitimlerini denetlemek ve onların imtihanlarını yaparak yeterlilik belgelerini vermek.

 

Ortak sandık oluşturarak esnaf arasında dayanışmayı sağlamak ve yeni işyeri açacak ustalara kredi vermek.

 

Esnafla devlet arasındaki ilişkileri yürütmek.

 

 

Osmanlı devletinde bir işyeri sahibi olmak veya üretim faaliyetinde bulunmak için öncelikle bir loncaya çırak olarak girmek gerekirdi. Çıraklar ustalar tarafından hem mesleki hem de dini ve ahlaki yönlerden eğitilirlerdi. Çıraklıktan kalfalığa, Kalfalıktan ise ustalığa geçilirdi. Usta olanlara Loncası kendi işyerini açabilmesi için kredi verirdi. Usta olup işyeri açma hakkına sahip olmaya “Gedik Hakkı” denirdi.

 

Loncaların yapacakları üretim miktarı, üretilecek ürünlerin standardı ve fiyatı lonca yöneticileri ile beldenin devlet yöneticileri tarafından ortaklaşa belirlenirdi. Osmanlı devletinde bir malın satılacağı fiyatın belirlenmesine “Narh Vermek” denirdi. Narh sistemi ilk defa, II.Bayezid döneminde uygulanmıştır.

 

Osmanlı sanayisinde en çok gelişen dal tekstil (dokuma) sanayi idi. Osmanlı sanayisinin geliştiği önemli kentler; İstanbul, Edirne, Bursa, Selanik, İzmir, İzmit, Ankara, Bağdat, Şam, Halep ve Kahire idi.

 

6-DÜNYANIN DEĞİŞEN ŞARTLARI KARŞISINDA OSMANLI EKONOMİSİ:

 

Avrupa tarihinde görülen coğrafi keşifler ve Sanayi inkılabı Osmanlı ekonomik düzeninde önemli, değişikliklere sebep olmuştur. Coğrafi keşiflerle ticaret yollarının yön değiştirmesi Osmanlı devletinin gelir kaynaklarını azaltmıştır. Avrupa da 1700’lü yılların ortalarında görülen Sanayi inkılabı Osmanlı devletini Avrupa’nın açık pazarı haline getirmiştir. Osmanlı devleti Avrupa’ya hammadde satan ve Avrupa’dan sanayi ürünleri satın alan ülke durumuna gelmiştir. Avrupa tarihinde görülen bu iki gelişme Osmanlı tarım, sanayi, ticaret düzeninde önemli değişikliklere sebep olmuştur.

 

 

Klasik dönemde toprak sisteminin temelini oluşturan tımar düzeni 1600’lü yıllarda bozuldu. Köylü toprağını terk edip şehirlere göç etmeye başladı. Tarım üretiminde düşüşler görüldü.

1700’lü yıllarda mülkiyeti devlete ait olan toprakların önemli kısmı Ayan denilen güçlü ailelerin eline geçti. Büyük çiftlikler ortaya çıktı. Köylü ayanın çiftliklerinde ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.

 

1700’lü yılların sonlarında Avrupa’nın sanayileşmesi Osmanlı devletinden yoğun olarak tarım ürünleri ithal etmelerine sebep oldu. Yani, Avrupa ülkeleri sanayilerinin hammadde ihtiyacını karşılamak için Osmanlı piyasalarından tarım ürünleri satın almışlardır

 

1858 tarihli “Arazi Kanunnamesi”ne göre;  devlet mülkiyetindeki topraklar (Miri Arazi), bu toprakları işleyen şahıslara mülk olarak dağıtıldı. Miri arazi sistemi yürürlükten kaldırıldı. Topraklar özelleştirildi. Bu uygulama bir süre sonra toprakların belirli şahıslarda toplanmasına sebep oldu. Toprak ağaları ortaya çıktı.

 

Avrupa da 1700’lü yılların ortalarında meydana gelen sanayi inkılabı Osmanlı sanayi düzenini bozdu. Kapitülasyonlar sebebi ile Avrupa mallarına karşı kısıtlama getirilemedi. Avrupa malları düşük gümrük tarifeleriyle Osmanlı piyasalarını ele geçirdi. 1800’lü yıllarda loncalar kapanmaya başladı. İşsizlik arttı.

 

 

1800’LÜ YILLARDA OSMANLILARDA YAŞANAN GELİŞMELER

 

II.Mahmut döneminde fabrika denilen büyük imalathaneler açıldı.

 

Çökmekte olan loncaları şirketleşmeye teşvik etmek için Sanayi ıslah komisyonu kuruldu. Amaç küçük esnafın sermayesini birleştirerek büyük bir şirkete dönüşmesi ve rekabet gücünün artmasını sağlamaktı.

 

Padişah Abdülmecit Avrupa’dan ithal ettirdiği makinelerle yüz elli yeni fabrika kurdurdu. Bunlar içerisinde Hereke halı dokuma fabrikası ünlüdür.

 

1870 tarihinden itibaren ithal mallardan alınan gümrük vergisi artırıldı. İhracattan alınan vergi azaltıldı.

 

1897 tarihinde çıkartılan bir kanunla yeni kurulacak fabrikalardan on yıl süre ile vergi alınmaması kuralı getirildi.

 

Ancak bu tedbirler Osmanlı devletinin sanayileşmesi için yeterli olmadı. Kapitülasyonlardan yararlanarak ürettikleri malları Osmanlı piyasalarına süren Avrupalılar, Yerli sanayiinin üretim yapmasına fırsat vermediler. Osmanlı devleti padişah Abdülmecit ve Abdülaziz döneminde sanayileşmek için başarılı çalışmalar yapmıştı. 93 harbinde uğranılan ağır yenilgi sanayileşme çabalarının başarısızlığa uğramasına sebep oldu.

 

Fabrikalarda çalışan işçi sayısının artması sendikacılığın doğmasına neden olmuştur. 1871 yılında kurulan “Amele Perver” cemiyeti ilk Osmanlı sendikasıdır.

 

 

7-KAPİTÜLASYONLAR:

 

1838 tarihinde İngiltere ile “Balta Limanı” ticaret anlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile İngiltere’ye çok düşük gümrük vergisi ile Osmanlı pazarlarına mal satma hakkı tanındı. Zaman içerisinde İngiltere’ye tanınan haklar diğer ülkelere de tanındı. Bu olay Osmanlı topraklarını Avrupa’nın açık pazarı haline getirdi. Osmanlı yerli sanayisi çöktü.

 

NOT: Kapitülasyonlar Lozan anlaşması ile kaldırılmıştır. Bu olay Türk devletinin ekonomik bağımsızlığını kazanması ve milli bir ekonominin oluşturulması açısından önemli bir sonuçtur.

 

 

MALİYE TEŞKİLATI:

 

Osmanlı devletinin Maliye teşkilatı I.Murat döneminde oluşturulmuştur. Maliye işlerine Defterdar bakardı. Vergilerin toplanması ve yıllık bütçe hazırlanması görevi defterdara aitti. Osmanlı devletinde iki çeşit hazine vardı Bunlar:

 

HAZİNE-İ AMİRE: Devletin en büyük hazinesiydi. Kapıkulu ordusunun, Ulemanın, Donanmanın, Seferlerin ve sosyal hizmetlerin masrafları bu hazineden karşılanırdı. Hazine padişahın mührü ile açılır ve kapatılırdı. Yavuz Sultan Selim döneminden devletin yıkılışına kadar Hazine, Yavuz Sultan Selim’in mührü ile açılıp kapanmıştır.

 

ENDERUN HAZİNESİ: Padişahın şahsına ait saray hazinesidir. “Hazine-i Hassa” adı da verilir. Bu hazineden sarayın ihtiyaçları karşılanır.

 

 

VERGİ ÇEŞİTLERİ:

 

Osmanlı devletinin vergi kayıtları “Tahrir” defterlerinde tutulurdu. Osmanlı devletinde vergiler İslam hukukuna göre Şeri Vergiler ve Örfi hukuka göre Örfi Vergiler düzenlenmişti.

 

ŞERİ VERGİLER:

İslam hukukuna göre alınan vergilerdir. Bunlar; Aşar(Öşür), haraç ve Cizyedir.

 

AŞAR(ÖŞÜR): Müslüman çiftçilerden toprağın verimine göre 1/10  alınan üretim vergisidir.

 

HARAÇ: Gayrimüslim çiftçilerden alınan üretim ve arazi vergisidir.

 

CİZYE: Gayrimüslim sağlıklı ve genç erkeklerden alınan vatandaşlık vergisidir. Müslüman olmayanlar askerlik yapmazlardı. Ancak devletin tüm hizmetlerinden yararlanırlardı. Onlar askerlik bedeli olarak cizye adlı vergi verirlerdi. Cizye yaşlı, hasta, kadın ve çocuklardan alınmazdı. Bu vergiler hizmet yaparak ta ödenebilirdi.

 

 

ÖRFİ VERGİLER:

Padişahın örf ve adetlere dayanarak çıkardığı kanunlara göre alınan vergilerdir. Bu vergilere “Raiyet Rüsum”u da denir. Devletin her türlü ticari faaliyetten, Evlenenlerden, Suçlulardan ve Resmi işlemlerden aldığı vergilerdir. Bu grupta yer alan vergilerin bazıları şunlardır:

 

ÇİFT RESMİ: Çiftçilerden yılda bir defa alınan arazi vergisidir.

 

NİYABET RÜSUMU: Yöneticilerin idari faaliyet sırasında aldıkları her türlü harçlardır. Suçlulardan alınan "Cerime” denilen harçlarda bu gruba girer.

 

BACLAR VE GÜMRÜK RESİMLERİ: Ticari faaliyetlerden alınan vergilerdir.

 

AVARIZ VERGİSİ: Savaş, Deprem, Dolu, Sel gibi olağan üstü şartlarda alınan vergilerdir. İlk defa II.Bayezid zamanında alınmıştır. 17.yy da sürekli vergiye dönüşmüştür. Avarız vergisi mahalle veya köy halkından toplanırdı.

 

Ayrıca savaş ganimetlerinin l/5 i hazineye girerdi. Ganimet gelirleri genellikle sosyal hizmetlere harcanırdı. Hayvancılıkla uğraşanlardan “Ağnam” adlı vergi alınırdı.

 

OSMANLILARDA PARA VE FİYAT HAREKETLERİ:

 

Para ekonomik hayatta bir değişim aracı olduğu kadar, Bir devletin bağımsızlık sembolü olma özelliğine de sahiptir. İlk Osmanlı parasını Osman bey bastırmıştır. İlk gümüş parayı Orhan bey, İlk altın parayı ise Fatih bastırmıştır.

 

Gümüş paraya “Akçe”, altın paraya “Sultani” adı verilirdi. Osmanlı devletinde paraya genellikle “Sikke” denirdi. Osmanlılar; Akçe, Para, Guruş ve Altun gibi maden paralar kullanıyordu. Diğer paraların değeri Akçe ile belirleniyordu.

 

Para basma işlerini “Darphane” yapardı.

 

Coğrafi Keşiflerden sonra İpek ve Baharat yollarının yön değiştirmesi Osmanlı ekonomisini sarstı. Avrupa’ya Amerika’dan gelen bol miktardaki altın ve gümüş Osmanlı piyasalarına girdi. Üretim ve Tüketim dengesi bozuldu. Akçenin değeri düştü.

 

Tanzimat döneminde 1839 tarihinde “Kaime” adı ile kağıt para basıldı. Yabancı kalpazanların piyasaya sahte kaime sürmeleriyle, 1863 tarihinde tekrar madeni paraya dönüldü.

 

Kırım savaşı sırasında İngiltere ve Fransa’nın teşviki ile ilk dış borç alındı(1854). Bu uygulama zamanla yaygınlaştı. 1875 tarihinde dış borçların ödenemeyeceği Ramazan Kararnamesiyle açıklandı.

 

1877-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra Osmanlı maliyesini çökmesiyle, 1881 tarihinde “Muharrem Kararnamesi” ile “Düyun-u Umumiye” (Genel Borçlar) teşkilatı kuruldu. Alacaklı devletler bu teşkilat aracılığı ile alacaklarını tahsil etmeye başladılar. Alacaklı devletler bu vergi kaynaklarına el koydular.

 

NOT: Düyun-u Umumiye teşkilatının varlığı Osmanlı devletinin ekonomik bağımsızlığını kaybettiğini gösterir. Bu kuruluş Lozan anlaşması ile kaldırılmış ve Türkiye ekonomik bağımsızlığını kazanmıştır.

 

Tanzimat döneminde Bank-ı Dersaadet ve Osmanlı bankası gibi yabancı sermayeli bankalar kuruldu. Bir İngiliz bankası olan Osmanlı bankası merkez bankası rolünü üstlendi. Mithat paşa Tuna valisi iken köylüye kredi vermek için “Memleket sandıkları” nı kurdu. Ziraat Bankasına temel oldu.

 

 

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE EKONOMİ

 

CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA EKONOMİK ANLAYIŞI

 

Osmanlı Devleti; Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı gibi büyük buhranlar nedeniyle ekonomisi iyice zayıflamıştır.

 

Mustafa Kemal Atatürk, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi’ni toplayarak ekonomik kalkınmanın politikalarını belirlemiştir. Bu kongrede yerli üretimin teşvik edilmesi, girişimciliğin desteklenmesi ve çalışma özgürlüğü sağlanması kararları alınmış, yasalara uymak kaydı ile yabancı sermayeye de izin verilmesi kararlaştırılmıştır.

 

Tam bağımsızlığın ve ekonomik egemenliğin de sağlanması için Lozan Antlaşmasında Kapitülasyonlar kaldırılmıştır

 

1 Temmuz 1926 tarihinde çıkarılan Kabotaj Kanunu ile Türkiye karasularında yük ve insan taşımacılığı yetkisi Türklerin eline geçmiş, böylece millî ekonomiye geçişte önemli bir adım daha atılmıştır.

 

NOT: Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ekonomi politikaları iki evrede incelenir. Birinci evrede liberal bir ekonomik yaklaşım, ikinci evrede ise devletçiliğin daha ağır bastığı bir ekonomik yaklaşım benimsenmiş ve karma ekonomik model takip edilmiştir.

 

Birinci evre olan (1923-1929) liberal ekonomik yaklaşım benimsenmiş ve özel girişimciler teşvik edilerek sanayileşme politikaları izlenmiştir.

 

1924 yılında İş Bankası kuruldu

 

1925 yılında da Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur.

 

1927 yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı.

 

1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımı sebebiyle Türkiye’de devletçilik ilkesi uygulanmaya başlamıştır. Bu dönemde korumacı ve devletçi ekonomik politikalar çerçevesinde “Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu” çıkarılmış

 

30 Haziran 1930 tarihinde Merkez Bankası kurulmuştur.

 

Sovyetler Birliği örnek alınarak 1933 yılında “Birinci Beş Yıllık Sanayi Kalkınma Planı” hazırlanmıştır. Bu kalkınma Planı 1934-1939 yılları arasında uygulanmıştır.

Yorumlar

  Yorum Ekle