Tarih Ansiklopedisi

Osmanlılarda Devlet Teşkilatı

  Favorilerden Çıkar   Favorilere Ekle
Osmanlı devleti, Türkiye Selçuklularının mirasçısı olarak ortaya çıkmış ve Memluklular ile Bizans İmparatorluğunun teşkilatlanmasından etkilenmiştir. Osmanlılar hem Türk, hem de İslam devletidir. Osmanlıların devlet anlayışı, Türk töreleri ile İslam dini kurallarına göre şekillenmiştir. 

İlk Türk Devletlerinde ve Büyük Selçuklularda görülen “Cihan Hakimiyeti” anlayışı Osmanlılarda da görülür. Osmanlılar bir Türk devleti oldukları kadar, bir İslam devleti özelliğine de sahiplerdi. Kuruluşlarından yıkılışlarına kadar İslam dini kurallarını yeryüzüne hakim kılma politikası izlemişlerdir.

Osmanlı devleti “merkezi karakterli” bir devlettir. Diğer Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi ülke hanedan üyeleri arasında paylaşılmamıştır. Padişah; yasama, yürütme ve yargı yetkisini kendinde toplamıştır. Osmanlı devletinin diğer Türk devletlerine göre uzun ömürlü olmasının en önemli sebebi, merkezi karakterli olmasıdır.

PADİŞAHLAR VE HAKİMİYET ANLAYIŞI:
Osmanlı devleti de diğer Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi bir hanedan devleti idi. Osmanlılarda yönetme yetkisi Osmanlı ailesine aitti. Bu sebeple Osmanlılarda da hanedan üyeleri arasında taht kavgaları yaşanmıştır.

Osmanlı devletinde bazı padişahlar taht kavgalarını önlemek ve merkezi otoriteyi artırmak amacıyla yeni düzenlemeler yapmışlardır. İlk Türklerde ve Türk-İslam Devletlerinde ‘’Ülke, hanedan üyelerinin malıdır.’’ Anlayışı uygulanmıştır. I.MURAT, ‘’Ülke padişah ve oğullarına aittir.’’ kuralını getirmiştir. Bu yenilikle Hükümdarlık hakkı sadece padişahın oğullarına geçmiştir. FATİH SULTAN MEHMET hazırlattığı Fatih kanunnamesinde, ‘’Ülke, hükümdarın malıdır.’’ anlayışını getirdi. Böylelikle “Kardeş katli yasası” yasallaştı. Bu yasa ile tahta geçen hükümdar taht kavgaları ile ülkenin parçalanmasını önlemek için kardeşlerini idam ettirme hakkını elde etmiştir. I.AHMET ise “Ekber ve Erşed Sistemi” getirdi. Yani tahta geçme hakkı hanedanın ‘’en büyük ve olgun’’ olanına verilmiştir. Bu düzenlemeden sonra Osmanlı devletinde taht kavgaları azalmıştır.

Osmanlı hükümdarları ilk dönemlerde bey ve gazi unvanını kullanırlardı. Daha sonraki dönemlerde; Sultan, Hüdavendigar, Devletlu, Han, Hakan, Padişah gibi unvanlar kullandı. Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahları ‘’Halife’’ unvanını aldı. Osmanlı padişahlarının tahta çıkmalarına “Cülus” adı verilirdi. Osmanlı padişahları tahta çıkarken “Kılıç Alayı” düzenlenirdi. Kılıç Alayı töreni Eyüp Sultan camii önünde yapılırdı. Padişahların hükümdarlık alametleri arasında; Hutbe okutmak, Para bastırmak, Mehter çaldırmak, Bayrak ve Sancaklar, Tuğları, Tuğra (mühür) ve Otağ (Hükümdar Çadırı) sayılabilir.

Osmanlı padişahları kendilerine yönetme yetkisinin tanrı tarafından verildiğine inanırlardı. Buna Kut Anlayışı denir. Kut Anlayışı; İlk Türk Devletlerinde ve Türk-İslam Devletlerinde de uygulanmıştır. Kut Anlayışından dolayı hükümdarlar kendilerini sadece tanrıya karşı sorumlu hissederlerdi. Sınırsız yetkileri olan Osmanlı padişahları; İslam dini kuralları ve Türk törelerinin dışına çıkamazlardı. Padişahların ülke idaresi ile ilgili çıkarttıkları kanunlara “FERMAN” veya “HATTI HÜMAYUN” adı verilirdi. Fermanlar; Türk örf ve adetlerine göre çıkartılırdı. Bu fermanlar İslam dini kurallarına aykırı olamazdı.

Osmanlı devletinde padişah adayı şehzadeler; devlet yönetimi konusunda tecrübe kazanmaları için Anadolu’daki sancaklara vali olarak atanırlardı. Şehzadelerin yanında “Lala” ünvanlı öğretmenler bulunurdu. Bu öğretmenler Şehzadeleri askeri ve idari konularda yetiştirirlerdi. Şehzadelerin sancaklara gönderilmesi uygulaması 1600’lü yılların başlarında III. Mehmet tarafından kaldırıldı. Yerine “Kafes usulü” denilen, Şehzadelerin sarayda gözetim altında tutulduğu uygulama başlatıldı. Haliyle Sancağa çıkma sisteminden yetişen son padişah da III. Mehmet’tir. Kafes usulü, şehzadelerin bilgi ve görgülerini artırmalarına engel olmuş ve Şehzadelerin bazılarının psikolojisi bozulmuştur. Böylelikle Şehzadeler halktan kopmuşlar ve tahta çıkınca devlet yönetiminde başarılı olamamışlardır. Devlet yönetiminde harem ağaları, saray kadınları etkin olmaya başlamışlardır. 

Osmanlı padişahları ve şehzadeleri iyi bir eğitimden geçerler, Arapça ve Farsça’yı anadilleri gibi bilirlerdi. Fatih Sultan Mehmet 6 dil öğrenmişti. Osmanlı şehzadeleri mutlaka bir sanat öğrenerek yetişirlerdi. Osmanlı padişahlarının birçokları şair ve müzisyendi. Fatih “Avni”, Kanuni “Muhibbi”, mahlası (takma ad) ile şiirler yazmışlardır. III.Selim müzisyendi. Padişahların özel hayatları, sarayın “harem” bölümünde geçerdi. Padişah devlet adamlarını “Arz odası”nda kabul ederdi.


OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Osmanlı Devlet Teşkilatı; Merkez ve Taşra olmak üzere 2 ana başlıkta işlenir. Merkez Teşkilatı, İstanbul’u yani başkenti ifade eder, Taşra Teşkilatı ise İstanbul’un yani başkentin dışında kalan Osmanlı topraklarını ifade eder.

MERKEZ TEŞKİLATI:
A) SARAY:
Osmanlı devletinde saray; hem devlet yönetim merkezidir, hem de padişahların yaşadıkları yerdir. Osmanlılarda kuruluş döneminde Bursa ve Edirne’de yaptırılan saraylarda devlet yönetilmiştir. Fatih İstanbul’u fethettikten sonra 1460-1475 yılları arasında TOPKAPI Sarayını yaptırdı. Topkapı Sarayı, 400 yıl boyunca devletin yönetim merkezi olarak kullanıldı. Sultan Abdülmecid Döneminde DOLMABAHÇE sarayının tamamlanmasından sonra 1856’da devletin yönetim merkezi Dolmabahçe Sarayına taşındı.

Topkapı sarayı; ENDERUN (İç) ve BİRUN (Dış) olmak üzere iki bölümden oluşurdu. Bu İki bölümü, BABÜ’SSADE denilen kapı birbirine bağlardı.

ENDERUN: 
Enderun kelime olarak ‘’iç’’ demektir. Devşirme kökenlilerden Devlet memuru yetiştirmek amacıyla Enderun okulunu Fatih Sultan Mehmet açmıştır. Enderun mektebini bitiren Devşirme Kökenli öğrenciler devlet yönetiminde önemli görevlere atanırdı. Devşirme kökenlilerin çıkabildikleri en yüksek mevki Sadrazamlık makamıdır. Enderun’u bitirenler Harem de yetişen kızlarla evlendirilirdi. Halktan kız almazlardı. Böylelikle; Enderun’dan yetişen yöneticiler Taşraya gönderildikleri zaman yerli hakla kaynaşıp orada kök salamazlardı.


HAREM:
Padişahın eşleri, çocukları, valide sultan (Anneleri) ve Cariyeleriyle (hizmetçi) birlikte yaşadıkları bölümün adıdır. Harem padişahların evi özelliğindedir. Osmanlı hareminde yükselme döneminde bin dolayında cariye denilen genç kız bulunurdu. Bu genç kızlar Kırım, Kafkasya bölgesinden getirilirdi ve dokuz yıllık bir eğitimden geçerdi. Haremin idaresinden birinci derecede padişahların anneleri (Valide Sultan) sorumluydu. Haremin güvenliğini Harem ağaları sağlardı.  Osmanlı padişahları da haremden kız alırlardı.

BİRUN:
Birun kelime olarak ‘’dış’’ manasına gelir. Topkapı sarayının Birun (dış) bölümünde; Divan teşkilatı, Kapıkulu ordusu, devlet hizmetleri ile ilgili tüm kurum ve kuruluşlar yer alırdı.

B) İSTANBUL’UN YÖNETİMİ:
Bursa, Edirne ve İstanbul Osmanlılara başkentlik eden şehirlerdir. Fatih döneminde başkent Edirne’de İstanbul’a taşınmıştır. Osmanlılar; İstanbul için genellikle Dersaadet (Mutluluk evi) ve İslambol adlarını kullanmışlardır.

YENİÇERİ AĞASI; İstanbul’da güvenlikten sorumluydu. ŞEHREMİNİ; İstanbul’da Belediye işlerine bakardı. BAŞ MİMAR; İstanbul’da İmar ve bayındırlık işlerine bakardı. TAHT KADISI; İstanbul’un adalet işlerini yürütürdü. Ayrıca SADRAZAM; İstanbul’un genel yönetiminin kontrolünden sorumluydu. Devlet yöneticilerinin en yüksek rütbelileri İstanbul da görev yapabilirlerdi.

C) DİVAN-I HÜMAYUN:
DİVAN, devlet meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı yerdir. Osmanlılarda divan teşkilatı ORHAN Bey zamanında oluşturuldu. Bu teşkilat Osmanlılara, Anadolu Selçuklularından geçmiştir. Divan Teşkilatı Osmanlılarda; hem en yüksek yönetim (yürütme) organı, hem de en yüksek mahkeme (yargı) özelliklerine sahip bir kurumdur. Günümüzdeki bakanlar kurulunun yaptığı görevleri yürütürdü. Yönetim ve hukuk konularında haksızlıkla karşılaşan halkın başvurabileceği en yüksek makam, Divan-ı Hümayundu.

Divan teşkilatı “Kanunname-i Ali Osman” ile klasik şeklini almıştır. Fatih kanunnamesi göre divan üyelerini, görev ve sorumluluklarını

SADRAZAM
Fatih Sultan Mehmet'e kadar Divan-ı Hümayuna padişahlar başkanlık ederdi. Fatihten itibaren Divan’a sadrazam başkanlık etmeye başladı. Fatih, divan toplantılarını izlemek üzere “KASR-I ADL” denilen bir gizli oda yaptırmış ve buradan Divanı Hümayun toplantılarını izlemiştir. Sadrazamlar divan toplantılarından sonra arz odasına giderek divanda alınan kararlar hakkında padişahlara bilgi vermişlerdir. Divanda alınan kararlar padişahın onayından sonra yürürlüğe girerdi. Divanın kayıtlarının tutulması, divan toplantılarının düzenlenmesi “Reis-ül küttap” adlı yöneticinin göreviydi. Divanda alınan kararlar “MÜHİMME” denilen defterlere kayıt edilirdi.

Divan Hümayunda; İlmiye, Seyfiye ve Kalemiye sınıflarını temsilen üyeler bulunurdu. Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri ağası ve Kaptan-ı Derya ‘’SEYFİYE Sınıfını’’ temsil eden divan üyeleriydi. Defterdar ve Nişancı ‘’KALEMİYE sınıfını’’ temsil eden divan üyeleriydi. Kazaskerler ‘’İLMİYE sınıfını’’ temsil eden Divan üyesiydi. 

İLMİYE SINIFI
Osmanlı Devletinde; Adalet, Eğitim, Din hizmetleri ve Vakıfların yönetiminden sorumlu olan sınıftır. Merkez’de Kazasker, Taşra’da ise Kadılar, Müderrisler ve Müftüler İlmiye sınıfını temsil etmişlerdir. İlmiye sınıfının başı Şeyhülislamdı. İlmiyenin Divan-ı Hümayundaki temsilcisi Kazaskerlerdi.

ŞEYHÜLİSLAM: 
İlmiye sınıfının başı Şeyhülislamdı. Fatih kanunnamesine göre Şeyhülislam, rütbece Sadrazama denkti. Şeyhülislam divanın daimi üyesi değildi, gerek duyulduğunda Şeyhülislam Divana katılırdı. Osmanlı devletinde Şeyhülislamın temel görevi Fetva vermekti. Şeyhülislam fetvaları padişahları dahi tahttan indirmede etkili olmaktaydı.

KAZASKER: 
Divanı Hümayunda İlmiye sınıfını temsil eden Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri olmak  üzere iki kazasker bulunurdu. Rumeli kazaskeri rütbece daha yüksekti. Kazaskerler divanda adalet, eğitim ve din hizmetlerini yürütürlerdi. Kadıların, Müderrislerin ve Müftülerin atanması, özlük hakları ile ilgili çalışmalar Kazaskerlerce yürütülürdü. Kazaskerlerin adaletle ilgili verdiği kararlar kesindi. Kadıların idamla ilgili kararları mutlaka Kazaskerlerin onayından geçerdi. Önemli: Devşirme kökenliler ilmiye sınıfında görev yapamazlardı. İlmiye sınıfında Medrese eğitimi almış Türk ve Müslüman olanlar görev yapabilirdi.

SEYFİYE SINIFI
Arapçada seyf, ‘’Kılıç’’ anlamına gelir. Seyfiye Sınıfı; Devlet idaresi ve Askerlik işlerine bakardı. Tüm ordu mensupları seyfiye sınıfını oluşturur. Sadrazam, Vezirler, Yeniçeri Ağası ve Kaptanı Derya Divanı Hümayunda Seyfiye sınıfını temsil eden görevlilerdir.

SADRAZAM: 
Osmanlı Devletinde padişahtan sonra en yetkili yöneticisi ve Padişahın mutlak vekilidir. Divanın başkanlığını yapar, Padişahın mührünü kullanma hakkına sahip ve “Serdar-ı Ekrem” unvanıyla ordunun başında sefere çıkabilir. Devlet yöneticilerinin ulaşabilecekleri en yüksek makamdır.

VEZİRLER: 
Vezirler sadrazamın yardımcısıdırlar. Vezirlik makamı Orhan Bey döneminde kuruldu. Devletin büyümesi ve yönetilmesinin zorlaşmasıyla zamanla Vezir sayısı artmıştır. Vezir sayısının artmasıyla I. Murat döneminde Sadrazamlık makamı kuruldu.

YENİÇERİ AĞASI: 
Kapıkulu ordusunun yönetiminden ve İstanbul’un güvenliğinden sorumlu görevlidir.

KAPTAN-I DERYA: 
Osmanlı Devletinde, Denizlerin güvenliğinden ve donanmanın yönetiminden sorumlu ‘’Donanma komutanıdır’’. İstanbul da bulunduğu dönemlerde divan toplantılarına katılırdı. Anadolu Selçuklu Devletinde donanma komutanı için ‘’Reisül Bahr’’ adı kullanılmıştır.

KALEMİYE SINIFI
Divan-ı Hümayunda her türlü resmi kayıtlarını tutan, iç ve dış yazışmaları yapan memurların bulunduğu sınıfa Kalemiye denilmiştir. Defterdar ve Nişancı Divanı Hümayunda Kalemiye sınıfını temsil eden üyelerdir. Kalemiye sınıfı üç önemli defter tutardı.  TAHRİR Defterleri’nde Tapu, Vergi ve Nüfus kayıtları bulunurdu. MÜHİMME Defterleri’nde Divanı Hümayun toplantılarının kayıtları bulunurdu. ŞERİYE SİCİLLERİ Defterleri’nde ise Kadıların başkanlık ettiği Mahkeme kayıtları bulunurdu.

DEFTERDAR: Osmanlılarda Maliye işlerine bakan devlet görevlisidir. Vergilerin toplanması, Yıllık bütçe yapılması, para bastırılması ve hazinede toplanan kaynakların kanunlara uygun olarak ilgili devlet birimlerine aktarılması görevleri defterdara aitti. 

NİŞANCI: Nişancı padişah adına iç ve dış yazışmaları yapan görevlidir. Padişah fermanlarını hazırlar ve padişahın Tuğra denilen imzasını çekerdi. Dirlik sisteminin tüm kayıtları ve Tapu sicil kayıtlarını Tahrir Defterine kaydederdi tutardı. Nişancılar, 1600’lü yıllara kadar devletin dış ilişkilerini yürütmüşlerdir. 1600’lü yıllardan sonra dış işlerinin önem kazanmasıyla REİSÜLKÜTTAP, dış işlerine bakması için görevlendirilmiş ve Divanı Hümayun üyesi olmuştur.

TAŞRA TEŞKİLATI:
Osmanlı Devletinde, İstanbul dışında kalan tüm eyaletler taşra olarak tanımlanırdı. Osmanlı Devletinde topraklar genişlemeye başlayınca taşradaki topraklar; Eyalet (Beylerbeylik), Sancak, Kaza, Nahiye ve Köy olmak üzere idari birimlere ayrıldı. Eyaletler Beylerbeyi tarafından, Sancaklar Sancakbeyi tarafında, Kazalar Kadı tarafından, Nahiyeler Naib tarafından, Köyleri ise İmam, Kethüda veya Tımarlı sipahiler tarafından yönetilirdi.

Osmanlı devletinde sınırların genişlemesinden dolayı, I.Murat Rumeli Beylerbeyliğini kurmuştur. Yıldırım Bayezid ise Anadolu Beylerbeyliğini oluşturmuştur. 1600’lü yılların başında beylerbeyliğinin sayısı 32 dolaylarındaydı. 

Taşra teşkilatının anlaşılabilmesi için Osmanlı Devletindeki Tımar ve İltizam sistemlerinin temel özelliklerinin bilinmesi gerekir.

TIMAR VE İLTİZAM SİSTEMİ:

TIMAR SİSTEMİ: Osmanlı devletinde mülkiyeti devlete ait olan topraklara “MİRİ arazi” adı verilir. Miri arazinin en geniş bölümünü “Dirlik (Tımar) toprakları” oluştururdu. Dirlik toprakları da kendi arasında; Has, Zeamet ve Tımar olmak üzere üç bölüme ayrılırdı. Vergi geliri 5 bin-20 bin akçe arasında olan topraklara TIMAR, Vergi geliri 20 bin-100 bin akçe arasında olan topraklara ZEAMET ve Vergi geliri 100 bin akçenin üzerinde olan topraklara HAS adı verilmiştir.

Dirlik denilen vergi gelirleri bazı devlet adamları ve askerlere hizmet karşılığı tahsis edilirdi. Vergi gelirleri tahsis edilirken devlet adamlarının ve askerlerin rütbeleri esas alınırdı. Tımar topraklarının vergi geliri Tımarlı sipahilere verilirdi. Has topraklarının vergi geliri; 1.derecede yüksek rütbeli devlet görevlilerine (sadrazam, Vezir, beylerbeyi, sancakbeyi gibi) tahsis edilirdi. Zeamet topraklarının vergi gelirleri, 2.derecede yüksek rütbeli devlet adamlarına verilirdi.

Dirlik sahipleri kendilerine tahsis edilen vergi gelirlerinin bir kısmı ile maaşlarını karşılar, bir kısmı ile de devlete atlı asker (Cebelü) beslerlerdi. Dirlik sahipleri vergilerini topladıkları bölgenin yönetiminden ve güvenliğinden sorumluydular. 

İLTİZAM SİSTEMİ: Osmanlılarda devlete ait vergi gelirlerinin ihale usulü ile toplanmasına verilen addır. Osmanlı devleti bazı eyaletlerin vergilerini belirli bir kar karşılığında ihaleye çıkartırdı. İhaleye katılan kişilerden devlete en az karla vergileri toplamayı teklif eden ihaleyi kazanırdı. Bu kişilere “MÜLTEZİM” denirdi. İltizam sisteminde yılda bir kez alınan bu vergiler doğrudan devlet hazinesine aktarılırdı. Mültezimler vergi gelirini toplama hakkını elde ettikleri eyaletten kanunlarda belirtilen miktarda vergiyi toplarlardı. Osmanlı devletinin merkezi otoritesinin zayıfladığı dönemlerde, Mültezimler halktan haksız vergiler almışlardır. Bu durum halkın devlete olan güvenini sarsmıştır.

ÖNEMLİ: İstanbul’a yakın olan eyaletlerde Tımar (Dirlik) sistemi uygulanmış, Uzak olan eyaletlerde ise İltizam Sistemi uygulanmıştır. 1600’lü yıllardan sonra devletin nakit paraya ihtiyacının artmasıyla Tımar (Dirlik) sistemiyle işletilen topraklar, İltizama dönüştürülmeye başlamıştır. Mültezimler, halktan aldıkları haksız vergilerle zamanla zenginleşmeye ve taşrada devlete karşı bir güç haline gelmeye başladı. 


OSMANLI EYALET ÇEŞİTLERİ:

Osmanlı devletinde eyaletler; Saliyanesiz (Yıllıksız), Saliyaneli (Yıllıklı) ve Özerk Eyaletler olmak üzere 3’e ayrılır.

SALİYANESİZ (YILLIKSIZ) EYALETLER: ‘’Sal’’ kelimesi Farsçada yıl anlamına gelmektedir. İstanbul’a yakın olan bu eyaletlerde Dirlik (Tımar) sistemi uygulanırdı. Bu eyaletlerin vergi gelirleri hizmet karşılığı askerlere ve devlet görevlilerine bırakılırdı. Dirlik sahipleri vergi gelirlerinin bulunduğu bölgenin idaresinden sorumluydu. Devlet bu sistemin uygulandığı eyaletlerde vergi toplama zahmetinden kurtulmuştur. Rumeli, Anadolu, Sivas, Karaman, Diyarbakır ve Şam gibi eyaletler saliyanesiz eyaletlerdir.

SALİYANELİ (YILLIKLI) EYALETLER: ‘’Sal’’ kelimesi Farsçada yıl anlamına gelmektedir. Başkent İstanbul’a uzak eyaletlerde Dirlik (Tımar) sistemi uygulanmazdı. Yani devlet görevlilerine ve askerlere hizmet karşılığı toprak geliri tahsis edilmezdi. Bu eyaletlerde “İltizam sistemi” uygulanırdı. Yılda 1 kez vergiler toplanır ve bu vergiler doğrudan devlet hazinesine aktarılırdı. Bu eyaletlerde yaşayan halktan yılda bir defa vergi toplanırdı. Bağdat, Basra, Mısır, Cezayir, Trablusgarp, Yemen ve Tunus gibi eyaletler, Salyaneli eyaletlerdir.

ÖZERK EYALETLER: Yöneticileri yerel hanedanlar içerisinden, padişah tarafından atanan, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise Osmanlıya bağlı eyaletlere verilen ad. Özerk eyaletler yılda bir defa devlete vergi verirlerdi. Özerk eyaletlere; Hicaz, Kırım, Eflak, Boğdan ve Erdel gibi eyaletleri örnek olarak gösterilebilir. Osmanlı eyaletleri içerisinde en ayrıcalıklı olan Hicaz idi. HİCAZ vergi ve askerlikten muaftı. KIRIM eyaleti de ise vergi ödemez, savaş zamanında asker gönderirdi.

EYALET VE SANCAKLARIN YÖNETİMİ

EYALET: Osmanlı eyaletlerini padişah tarafından atanan ve iki tuğ taşıyan BEYLERBEYİ yönetirdi. Eyaletin merkezi olan Sancağa “PAŞA SANCAĞI” denirdi. Beylerbeyi eyaletin hem genel valisiydi, hem de en yüksek askeri komutanı idi. Beylerbeyi merkezden gelen emir ve buyrukları eyalette uygulamakla görevliydi. Beylerbeyi eyalette asayiş ve güvenlikten, vergilerin toplanmasından ve suçluların yakalanmasından sorumluydu. Yalnız kadıların verdiği karalara karışamazlardı.

SANCAK: Sancakları merkezden atanan bir tuğ taşıyan SANCAKBEYİ yönetirdi. Sancakbeyi bölgenin idaresinden sorumluydu. Beylerbeyine bağlı olarak idari ve askeri görevleri yapardı. Sancak’ın günümüzdeki karşılığı İl (şehir)’dır. Sancakbeyi de kadıların verdiği kararlara karışamazdı.

KAZA: Kazaları İlmiye sınıfından gelen Kadılar yönetirdi. Kadı kazada yargıçlık, kaymakamlık, belediye başkanlığı gibi görevleri yerine getirirdi. Kazaların güvenliğinden “Subaşılar” sorumluydu. KADI; Merkezden gelen emir ve buyrukları tebaaya ulaştırırdı. Vergilerin toplanmasını sağlardı. Kazanın imar ve inşası ve temizlik hizmetlerini yürütürdü. Nikah işlemlerini yapardı. Günümüzdeki noterlerin yaptığı hizmetleri yapardı. Vakfiyelerin düzenlenmesi ve vakıfların yönetilmesinden sorumluydu. Yargı işlerine bakardı. Ancak askeri yetkisi yoktu.

NAHİYE: Nahiyeler, Kadılar tarafından atanan Naipler yönetirdi. Naip düşük rütbeli bir kadı idi.

TAŞRA YÖNETİMİNDEKİ DİĞER GÖREVLİLER:

MUHTESİP: Çarşı ve Pazar yerlerinde düzenin sağlanmasından sorumluydu. Esnaf gruplarını denetler, fiyatları kontrol eder, üretimin standartlara uygun olup olmadığını denetlerdi.

KAPAN EMİNİ: Osmanlı devletinde üretilen tarım ürünleri piyasaya sürülmeden önce Kapan (Pazar yeri) denilen merkezlere getirilirdi. Kapan emini buraya gelen ürünün kalitesini, fiyatını belirlerdi. Vergilendirme işlemini yaparlardı. Kapan emini, ürünlerin adaletli dağıtımını sağlardı.

BEYTÜLMAL EMİNİ: Taşrada devletin çıkarlarını korumakla görevli yöneticidir.

GÜMRÜK VE BAC EMİNİ: Şehir ve kasabalarda sanat ve ticaret faaliyetleri ile ilgili vergileri toplar ve İş kolundaki düzeni sağlardı.


DEVLET YÖNETİMİNDEKİ DEĞİŞMELER:

a) Merkez Teşkilatındaki Değişmeler:

Osmanlı merkez teşkilatı klasik şeklini 1600’lü yılların sonlarından itibaren bozulmaya başladı. Padişahlar devlet işleri ile yeterince ilgilenmez oldu. Şehzadeler sancaklara gönderilmeyip sarayda yetiştikleri için padişahların bilgi ve görgüleri azaldı. Devlet yönetimine bilgili, yetenekli ve tecrübeli kişiler atanamadı. Devlet idaresine saray kadınları ve harem ağları karışmaya başladı. Devlet memurlukları para karşılığı alınıp satılmaya başladı.

1600’lü yıllardan itibaren Divan toplantılarının sayısı gittikçe azaldı. Devlet işleri “paşa kapısı” denilen Sadrazam konağında yapılan toplantılarla yürütülmeye başladı. Devlet yönetiminde sadrazamın etkinliği arttı. 

1700’lü yıllardan itibaren sadrazam konağına “BAB-I ALİ” denildi. Divan toplantıları Bab-ı Ali’de yapılmaya başlandı. Bab-ı Ali, Osmanlı hükümeti manasında kullanıldı. 

1700’lü yılların sonunda ise divan toplantıları tamamen terk edildi. Devlet yönetiminde; Bab-ı Hümayun (Padişah), Bab-ı Ali (Sadrazam), Bab-ı Defteri (Defterdar) ve Bab-ı Meşihat (Şeyhülislam) başkanlığında toplanan divanların etkinliği arttı.

1700’lü yıllarda devlet yönetiminde Kalemiye sınıfının (Defterdar, Nişancı, Reisülküttap) önemi arttı. Osmanlı devletinin Avrupa’yı örnek alan ıslahatlar başlatması ve Avrupa’da devletlerarası ilişkilerde diplomasinin önem kazanmasıyla Reis-ül Küttap dışişlerinden sorumlu bakan haline geldi. Osmanlı devleti, Avrupa’yı yakından tanıyabilmek için Lale Devrinde geçici temsilcilikler açtı. III. Selim Döneminde de Avrupa başkentlerinde sürekli elçilikler açıldı.

1800’lü yıllarda Osmanlı merkez teşkilatında Avrupa’daki gelişmelerin etkisi ile önemli değişiklikler yaşandı. II.Mahmut; Divan teşkilatını kaldırdı ve yerine bakanlık teşkilatını (NAZIRLIK) getirdi. Hükümete “HEYETİ VÜKELA” denildi. Sadrazam, ‘’BAŞVEKİL’’ adını aldı. Defterdar MALİYE NAZIRI, Reisülküttap HARİCİYE NAZIRI, Şeyhülislam EFKAF VE ŞERİYE NAZIRI adını aldı. İdari alanda yapılan düzenlemelerde FRANSA örnek alındı.

II.Mahmut yönetmelik, kanun ve tüzükleri hazırlamak, hükümete danışmanlık yapmak amacıyla meclisler oluşturdu. Askeri işleri düzenlemek için “DAR-I ŞURA-YI ASKERİ”, Yürütme işlerinin planlanması için “DAR-I ŞURA-YI BAB-I ALİ” ve Adalet işlerini düzenlemek için “MECLİSİ VALA-İ AHKAM-I ADLİYE” gibi meclisler oluşturuldu. Bu meclislerin aldığı karalar tavsiye niteliğindeydi, son karar padişahındır.

II.Mahmut, Devlet memurlarının toprak vergileri ile geçinmeleri geleneğine son verdi ve tüm devlet memurlarını maaşa bağladı. bu düzenleme, merkezi otoriteyi güçlendirme ve memurların halktan haksız gelir elde etmelerini önlemeye yönelikti.

Tanzimat döneminde merkez teşkilatında görülen en önemli yenilik kara kuvvetleri komutanlığı ve milli savunma bakanlığı görevlerini üslenen “Seraskerlik” makamının kurulmasıdır. Bu makam, Sadrazam ve Şeyhülislamla eşit tutulmuştu. 1868 tarihinde günümüzdeki Sayıştay’ın görevini yapan “Şura-i Devlet”adlı meclis oluşturuldu. Islahat Fermanına göre; gayri Müslimlerin de devlet memuru olma hakkı verildi.

Osmanlı devleti, 1876 tarihinde Meşrutiyet rejimine geçti. Kanuni Esasi adlı Anayasa yürürlüğe konuldu. Meşrutiyet idaresi ile halk ilk defa yönetimde söz sahibi oldu. Meclisi Mebussan adlı parlamento, Padişahın yanında yönetime katıldı. Osmanlı tarihinde ilk defa Anayasal devlet sistemine geçildi. Anayasa ile değişik din ve mezhepten vatandaşların eşitliği kabul edildi. Kanuni Esasinin demokratik açıdan tek eksiği, Padişaha sınırsız yetki tanımasıydı.

II.Abdülhamit,93 Harbinden hemen sonra 1878’de Meclisi Mebussan’ı kapattı ve Meşrutiyet idaresine son verdi. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyetinin mücadelesi sonucu 1908’de, Meşrutiyeti tekrar ilan edildi. Kanuni esasi yeniden yürürlüğe kondu. II.Meşrutiyet döneminde (1908-1918) Anayasada yapılan değişiklikle padişahın yetkileri azaltıldı. Meclisin yetkileri artırıldı. II.Meşrutiyet döneminde çok partili hayata geçildi.1912 tarihinden itibaren parti hükümetleri kurulmaya başlanmıştır.

Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yapılan yenilikler Osmanlı devletini demokratikleştirmiş ve Cumhuriyet’in ilanının önünü açmıştır.

b) TAŞRA TEŞKİLATINDAKİ DEĞİŞMELER:

Osmanlı devletinin taşra teşkilatında ilk değişiklikler fiili olarak 1600’lü yıllaarda başlamıştır. Devlet yönetiminin bozulması, yaşanan iç karışıklıklar ve merkezi otoritenin zayıflaması taşra teşkilatında değişmelere sebep olmuştur. Osmanlı taşra teşkilatı, Dirlik ve İltizam sistemine göre şekillenmişti. Bu yüzyılda Tımarlı sipahi ordusu önemini kaybetti. Tımar toprakları, nüfuzlu kişilerin eline geçmeye başladı. Tımar sisteminin uygulandığı eyaletler azalırken, İltizam sisteminin uygulandığı eyaletlerin sayısı arttı. Tımarlı sipahi ordusu dağıldı. Hazineden maaş alan merkez ordusunun sayısı arttı. 

1600’lü yıllardan itibaren eyalet ve sancaklar “ARPALIK” usulü denen bir uygulama ile yüksek rütbeli görevlilere maaş olarak verildi. Arpalık sahipleri atandıkları sancak veya eyaletlere kendileri gitmeyip “MÜTESELLİM” adı verilen vekil gönderdiler. Taşradaki ileri gelen kişiler devlet yöneticisi konumuna geçmişlerdir. Arpalık uygulaması 1700’lü yıllarda taşrada “Ayan” ve “Eşraf” denilen güçlü kişilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ayan ve Eşraf zamanla merkezi otoriteyi tanımayacak güce erişmişlerdir.

1700’lü yıllarda Dirlik toprakları hızla “Mukataa” ya çevrildi. Bu toprakların vergileri İltizam sistemi ile toplanmaya başlandı. İltizam ile ilgili ihaleleri genellikle Ayan ve Eşraf kazanmaya başladı. Ayan ve Eşraf, iltizam hakkını kazandığı bölgeyi yönetme yetkisini de kazandı.

UYARI: Taşrada Ayan ve Eşraf denilen kişilerin yönetici konumuna yükselmesi merkezi otoriteyi zayıflatmıştır. II.Mahmut, Ayanları kontrol altına almak ve merkezi otoriteyi tekrar güçlendirmek için Ayanlarla 1808’de “Sened-i İttifak” adı verilen sözleşmeyi imzalamıştır.

II.Mahmut merkezi otoriteyi tekrar kurmak amacıyla eyalet ve sancaklara atanan Mütesellimler’in taşradan olmamasına ve merkezden atanmasına özen göstermiştir. 

II. Mahmut Döneminde, Anadolu da ve Rumeli de “Müşirlik” ler oluşturulmuştur. Eyalet valileri, müşir unvanını almışlardır. Müşirler hem idari hem de askeri yetkiler üstlenmişlerdir. Bu dönemde ayrıca taşranın güvenliğini sağlamak için “Redif” denilen askeri birlikler oluşturulmuştur.

II.Mahmut mahalle ve köylerde Muhtarlık teşkilatını kurmuştur. Halk tarafından seçilen Muhtarlar ile ayanların görevi Muhtarlara geçmiştir. 

Tanzimat Döneminde; Kadıların kazaları yönetme ve denetleme yetkisi sona erdi. İltizam usulü kaldırıldı. Vergilerin toplanması için “MUHASSILLIK”lar kuruldu. Taşrada güvenlik işleri için “Zaptiye” teşkilatı kuruldu. Eyalet yönetimi için Büyük meclis, Sancak yönetimi için ise küçük meclis kuruldu.

1864 tarihinde “Vilayet Nizamnamesi” ile Taşrada yeni bir düzenleme yapıldı. Buna göre Eyalet ‘’VİLAYET’’ adını aldı. Vilayeti ‘’VALİ’’ yönetecekti. Sancağa ‘’LİVA’’ adını aldı. Livayı ‘’MUTASARRIF’’ yönetecekti. Kazayı ‘’KAYMAKAM’’ yönetecekti. Nahiyeyi halkın seçtiği ‘’NAHİYE MÜDÜRÜ’’ yönetecekti. Köyü ‘’MUHTAR’’ yönetecekti.

UYARI:19.yy da Osmanlı Taşra ve Merkez teşkilatında yapılan düzenlemeler modern Türkiye’nin temellerini hazırlamıştır. Osmanlı toplumunu Demokratik sistemle tanıştırmıştır.

Yorumlar

  Yorum Ekle